17 Aralık 2016 Cumartesi


Miasm (2.Bolum)

Miasmalar ve sınıflandırılması.

Miasmaları sınıflandırma, görünüşte kaotik bir dizi semptomların düzene sokulmasına yardımcı olacak bir sınıflandırma yöntemi olarak, hastalık sürecini ve köklerini anlamanın bir yoludur.
Hahnemann miasmaları akut, yarı akut ve kronik olarak sınıflandırır ve bunlar arasındaki doğal benzerlik ve farklılıklara işaret eder. Bütün doğal miasmalar, mikroorganizmaların etkileri olarak önce yaşam enerjisini etkiler. Aralarındaki farklılık, hastalığın niteliği, süresi ve ilerlemesi ile ilgilidir. Böylece, yatkınlık (susceptibility) ve maruz kalma surecine bağlı olarak, tüm akut ve kronik miasmalarda, enfeksiyonun benzer bir işleyiş süreci vardır. Enfeksiyon hastalıklarının akut, yarı-akut ve kronik süreçlerinde üç önemli an/süre olduğunu açiklar.
1- Enfeksiyon anı; “tek bir anda” ve enfeksiyona en uygun olan o anda gerçekleşir.
2- Miasmanin kendi iç gelişimini tamamlayincaya kadar tüm organizmanın maruz kalacağı süre.
3- Tüm organizmada miasmanın tam gelişimini gösterip dış rahatsızlk ve belirtiler olarak ortaya çıkma süresi. (1)

Akut miasm (Çok güçlü tehdit)

Akut miasm başlangıçda hızlıdır ve nispeten kısa bir süre sonra krize girer. Akut miasmadan tamamen kurtulamayan hastalar genellikle kronik miasmalardan muzdaripdir. Kendilerine özgü karakteristik yapıları ile çeşitli akut, yarı spirutel miasmalar organizmaya girdiği “ilk anda” yaşam enerjisine yerleşir. Vücutta hızlı bir şekilde gelişerek, kısa bir süre içerisinde yine kendilerine has ateşi başlatir ve devamında deride döküntüler görülebilir. Bu süreçte mikroorganizma cinsi kendisini sınırlar ve böylece hastayı iyileşmeye, komplikasyona veya ölüme terk eder. (§72)
Akut miasmalar, enfeksiyona karşı bağışıklık kazanarak tekrarlamayan ve tekrarlayan olarak iki çesittir. Birinci kategori kızamık, kızamıkçık, kabakulak, su çiçeği, boğmaca ve çiçek gibi çocukluk çağı hastalıklarını içerir. İkinci kategori, grip, sarı humma, kolera, tifo, tifüs ve kizil gibi hastalıklardir. (1)

Yari-akut miasm

Yari-akut miasm, akutdan daha yavaş başlangıçlı ve daha gizli (belirti göstermeden) ilerler. Kuduz (hydrophobia) yarı-akut miasm olup kuluçka dönemi on bir günden bir yıla kadar olabilir. Yarı-akut hidrofobi miasmda yatkınlık durumsaldır. Ancak enfeksiyon bir kez oluştuğunda, kriz, sinsi bir şekilde ilerler. Hidrofobik sendrom aniden başlamadan önce, ilk belirtiler, bazen bir ya da iki gün ortaya çıkar. Hering, kuduz köpeğin tükürüğünden nosode remediyi kendi üzerinde deneyerek (proving Lyssin) elde etmiştir.(1833) (3) Lyssin ve hidrofobik remediler, kuduz olsun olmasın "kuduz kişiler" de bulunan hidrofobik arketipi açıklayan bir dizi semptom üretir. (1) Hastalığın etiyolojisi veya miazmanın tetiklenmesi, köpek ısırmasıyla, kuduz aşısı ile, güçlü bir miazmatik kalıtım veya şiddetli elektrik çarpması ile gelebilir. Hastalığın akut devresinde, sudan korma, suyu yutkunamama, yaranın çabuk iyileşmesi, soluk alamamaktan ölüm ve paralize görülür. (4)

Rubrik Complete Repertory.
MIND; hydrophobia (79) 

Kronik miasm 

Hahnemann, yalnızca üç büyük kronik miasm bulunduğunu açıkça söylemektedir. Çünkü, tek hücreden başlayarak, her organizmada yalnızca üç büyük savunma mekanizması bulunmaktadır.
1- Organizmanin bir bölümünde, canlılığın yoksunluğu / inhibasyonu (fonksiyon kaybı) veya uyaranın / irritasyonun abartılması (aşırı tahriş veya akut iltihaplanmaya dönüşen) veya aşırı duyarlılık. Buna psora ve fizyolojik savunma denir: organizmanın reaksiyonunu inhibe eder veya arttırır.
2- Dilatasyon (kistler) veya kasılma; yumuşama (genelde gevsemis tendon ve bağ dokunun yol açtığı prolaps veya kolaps) veya sertleşme (induration). Bu, sycosis veya yapıcı savunmayı temsil eder. Hahnemann'a göre, iki sycotic form vardır: fazla yapilanma (sertlesme, daralma, kasilma/gerilme) ve az yapilanma (çökme, dilatasyon, yumuşama, rahatlama).
3- Sifilitik miasm ise kendini tam imha veya yıkıcı savunma ile ifade eder. (5)
Kronik miasm yavaş başlayarak, uzun süre sonra krize girer. Kronik miasmalar doğal olarak kendini sınırlamaz. Kendiliğinden ölmeyen mikroorganizmaların neden olduğu yaşam boyu enfeksiyonlardır. Yaşam gücü, kronik miasmalari kendiliğinden atlatamaz; ancak az miktarda verilecek “benzer” ve “doğal kronik miasmadan” daha güçlü bir remedi ile kolayca aşabilir. (§44). Organon §74-§81 uzun süren dejeneratif hastalıkların üç tipinin bulunduğunu açıklamaktadır. İnsan eli ile yanlış tedavinin neden olduğu hastalıklar (uzun süreli kullanılan ilaçlar ve aşilar); sürekli bir şekilde patojenik etkilere maruz kalma sonucu ortaya çıkan bozukluklar (sürekli duygusal stress, zararlı yiyecek ve içeceğe düşkünlük, her türlü aşırılıklar, sağlıksız ortamlar özellikle bataklık alanları ve bodrum katta yaşam gibi…); ve kronik doğal miasmalara (psora, sycosis, sifilis) dayalı doğal kronik hastalıklardır. Bu üç kronik rahatsızlığın hepsi, karmaşık bir hastalık yapmak için sıklıkla birleşir. Organon (§78) dipnota göre, kalıtsal ve sonradan kazanılmış iki büyük kronik miasm kategorisi vardır. Kalıtsal gelen miasm, ailenin ortak hastalıkları incelenerek ortaya çıkarılırken, sonradan edinilen miasm hastanın bireysel geçmişinde bulunur.
Hahnemann, bu üç ilkel hastalıklardan (psora, sycosis, sifilis) en önemlisinin psora olduğuna karar vermiştir. Eğer psora olmasaydı hiç bir hastalık olmazdı. Psora'nın canavarca kronikleşmesi ölçülemeyecek kadar yaygın olduğundan daha önemlidir. Bağışıklık sisteminin direnç faktörlerini zayıflattığı için, psora diğer tüm bulaşıcı hastalıklar için zemin hazırlamıştır. Böylece diş etkenler, herzaman psoranın kalıtsallığı ve yatkınlığı ile ilişkilidir. (6)
Kent’de psora için insanlığın orijinal hastalığıdır der. İnsan ırkının iç ekonomisinin düzensiz bir halidir. Bu durum kendisini değişen kronik hastalıklar veya kronik belirtiler biçiminde ifade eder ve genelde tüm kronik miasmalarin anası olarak bilinir. (7)

Miasm teoride, hastalığın özellikle bastırıldıktan sonra, (hatta belirgin toparlanma görülse bile) bedende bırakılan hastalık syndromlarını anlattığı yaklaşımından yola çıkarak; klasik üç ana miasmadan (psora, sycosis ve sifiliz) başka alt-miasmalar önerilir. (8) Ayrıca, bu “öz” itibarı ile, miasmatik sınıflamanın geliştirilmesi ve genişlemesi, semptomolojisi ve diğer miasmalarla olan ilişkileri yönüyle bakıldığında da ilave alt-miazmalara yol açmıştır. (9) Zayıflamış bağışıklıkla (hypo) gelen psorik miasmanın benzer bir çok belirtileri ile; bozulma/yıkımla gelen sifilitik miasmanın birleşmesi ve tekrarlayan enfeksiyonla oluşan tubercular miasmayı Dr. J.H. Allen, dördüncü miasm olarak ekler. Bu miasm sahte/yanıltıcı Psora (Pseudo-psora) olarak da bilinir. (10). Kanser miasması da, sycotik ve sifilitik miasmaların karışmasıyla oluşarak Foubister tarafından, 1950'lerde önerilmiştir. İlave alt-miasmalarla sınıflandırma çalışmalari ise Rajan Sankaran tarafından yapılır. (9)

Banerji’ye göre, yeryüzündeki her canlı, bakteri, virüs vb. kendi miasmasına sahiptir. Vücuda girdikten sonra, orada halen var olan ana miasmayla birleşir ve başka hastalıklara yol açar. (10) AIDS ilk Afrika'da ortaya çıkmasıyla birlikte birçok bakımdan modern dünya hastalıklarından biridir. Fiziksel düzeyde, vücudun T hücrelerinin, retroviral interloper tarafindan enfekte edilip onları imha ederek, vücutda tutunabilmesi için çeşitli bulaşıcı hastaliklara izin verip sistemi tamamen çökerten bir hastalıklar bütünüdür. 
Pek çok AIDS vakasında, psora en baskın olan miasmadir. Bununla birlikte, tüberküloz, günümüzde HIV / AIDS'le ilişkilendirilir ve tüberküloz miasmasi çoğu Afrika'da ortak bir etki olarak görülmektedir. Batı'da ise, tüberkülozun diğer bir yönünü; bastırılmış sycotic ve sifilitik etkilerin karışmis sonucuyla, ve özellikle gey toplulukta yansıtmaktadır.
Fraser’e göre, AIDS, bir sınıflandırma şekli olarak; hastalığı etiolojisine bağlayan kesin patern, belirtiler ve genel fenomeni ile; aynı zamanda insanlar ve nesiller üzerindeki epigenetik bir etkiyi yansıtabilme yeteneğinden miasm fikrini oluşturmaktadır. Aids miasması, elektronik çağın her seviyede yeni bir "küresel bilinç" yaratırken “yıkılan sınırları” anlatmaktadır. (11)

Psora

Nosode: Psorinum (scabies vesicle)
Tipik remediler: Sulphur, Calcarea, Lycopodium, Psorinum
Rubric Complete Repertory
Generalities; PSORA (218)

Psoranın temel unsurunda “ayrılık/ayrılma delüzyonu” yatar. Zihinsel durumun özünde, birçok korku ve endişe içinde ifade edilen bir huzursuzluk ve terk edilme hissi vardır. Psora iç güvensizliğe, içten içe kapanma ve hareketsizlikle geri çekilerek tepki verir. Onların bu huzursuz halleri, kendini ciltte kaşıntı ile gösterir.
Psora, gerekli hayati mineral elementlerin uretilmesini engellyerek, bir cesit beslenme yetersizliğine sebep olur. Robert'e göre, anti-psöriyel ilaçlar listesinde çok sayıda yapıcı mineral elementin varlığı, miasma'ın yaşam üreten bir çok tuzları baltalamak için çalıştığının gostergesidir. Psorik alarm reaksiyonu, sodyumu tutan ve potasyumu elimine eden sempatik sinir sistemini harekete geçirirken, aynı zamanda beslenme asimilasyonunun parasempatik işlevini bastırır. Bu reaksiyon hızla vitamin ve mineral eksikliklerine ve dengesizliğe yol açar. Daha derin hareket eden yapısal remedilerin çoğunun, insan vücudunda bulunan, besinsel minerallerden yapılmış olmasının nedenlerinden biri de budur. Psora, yaşamın kuruldugu, bir cok periyodik tablo elementlerini bozar. (12)

Psoranin temaları: İlk reaksiyon. Aşırı duyarlılık (hypersensitivity). Hızlı büyüme, gelişme, asimilasyon, eleme. Heyecanlı ve hararetli bir şekilde  tepki. Organizmanın, çevreye karşı verdiği hızlı tepki ile adaptasyonu. Hiperaktif durumun, dengesizliğin artmasına yol açması ve daha fazla değişim yaparak duyarlılık ve bağışıklık tepkisinde yansimasi. Yetersizlik hissi.
İlk tepki: Psora, öncelikle sempatik sinirler, pro-inflamatuar süreçler ve katabolik aktivitelerden etkilenir. Yapısal olmayan, işlevsel akut bozukluklar or: Öksürük, yüksek ateş. Sindirimde değişim, batın ve kana ait konular psorayı içerir. 

Karakteristik: El ve ayakta sıcaklık. Ciltte ve mukoza da kuruluk. Deride pullanma ve kaşıntı. Fazla su icmez. İdrar kaçırma/tutma. Zihinsel/duygusal şokdan, kederden ve cevreden gelen rahatsızlıklar. Soğuk algınlığı. Dışardan gelen reaksiyona karsi aşırı hassas bir sekilde tepki.   

İyi gelenler: Dinlenme. Uzanma. Sessiz, sakin ortam. Doğal olarak gelen akıntılar, ör: burun akıntısı. İdrara çıkma. Bastırılmış belirtilerin dönmesi. Gün ışığı. Dışardan ve içerden sıcak iyi gelir.

Kötü gelenler: Kış mevsimi. Uyku sırasında. Ayakta durmak.  

Patolojik süreç: Hızlı, basit, çabuk sonuçlanan. Yara izi, kalıntı iltahaplanma bırakmayan.

Zihinsel/Duygusal: Psora aşırı duyarlığını tepkiyle ifade eder. Bu tepki doğru yönde ancak güçlüdür. Aşırı duyarlılık, hayatının her alanında bulunur. Çok dikkatli ve çevrenin farkındadır. Aşırı hassasdır. Kolayca kızar. Öfkesini dile getirdikten ve iyi bir uykudan sonra nefret etmez. Kolayca ağlar ve ağlamadan sonra kendini daha iyi hisseder. Aşırı hassasiyetinden dolayı mizaci da değişkendir. Psora duygularını da hararetli bir şekilde ifade eder ve aktarır. Psorik, bir bilim insanı veya bir sanatçı olabilir. Işık, ses ve kokuya aşırı duyarlıdır. Psora korku doludur. O, her şeyden korkar. Karanlıktan, yalnız kalmaktan, normal bir rahatsızlıktan korkar ve bunun ciddi bir durum olacağını düşünür. Kalpde şiddetli çarpıntılarla ani kaygılari olur. Zihinsel çaba ve zorlanmayla gelen yorgunluk ve vucuttda ısınma hissi olur. Psikolojik düzeyde bu enerji anksiyete, sinirlilik ve eksantrik davranış olarak kendini gösterir. Psora, ani enerji düsmesiyle hiçbir şey yapmak istemez, depresif ve irrite halde olur. Psorik miasmanin diğer ana özelliği eksikliktir. Bu eksiklik yetersizlik hissi olarak ifade edilir. Bu duygu ile kişinin başarmak için mücadele etmek zorunda olduğu durumu zor bir konudur.
Değersizlik duygusu olabilir. Akıllı ve çalışkan, ancak her zaman başkasına güvenmek isteyen başarılı işadamında görülebilir. Her zaman bir ortak arar. Her zaman desteğe ihtiyacı vardır; O her zaman korunma ister. Bu değersizlik hissi, konusunu iyi bildiği gerçeğine rağmen hocasının veya meslektaşlarının desteğini sürekli isteyen bilim insaninda da görülebilir. İlişkilerinde ilgi ve sempati istemektedir. Bunun nedeni, değersizlik hissinden gelen suskunluğundan kaynaklanmaktadır. Bir sürü engel var psorada. Hareketlerinin her biri, bir iç sesle durdurulur. Endişeli ve kolayca korkar.

Fiziksel: Patolojik neden olmaksızın hormonal dengesizlik. Sindirim sistemi fonksiyonunda düzensizlik. Cinsel, idrar ve kardiyoya ait fonksiyonel tepki. Renksiz, sıcak ve fazla akıntılar (sıcaklık psoranın bir fonksiyonudur). Sağlıksız, yanmalı ve kaşıntılı cilt. Psora, baska miasmaların belirmesi ile kaybolmaz, fakat yoğunluğunda değişim olur. Hiperaktif durumla bedenden dışarıya doğru iyi enerji yansıtır (katabolism) bu da güçlü yaşam enerjisidir. Spazmlar gelir ve gider. (10)

Sycosis

Nosodes: Medorrhinum (gonore akıntısı)
Tipik remediler: Thuja, Medorrhinum
Rubric Complete Repertory
Generalities; GONORRHEA, sycosis (339)
Generalities; GONORRHEA, sycosis; agg.suppressed (101)

Psoranın derinlere doğru kaymasıyla hastalık, sycotik miasmatik bir tona dönüşür. Bu düzlemde sycotik hastalık, arzu seviyesindedir. İçe yonelimden uzaklaşarak karşıt olan dışa doğru yönelmeye gidilir; ve mümkün olduğu kadar çok elde edebilmek için “arzu” ve “istek” vardır. Böylece, sycosis’de aşırıya (hyper) kaçma veya düzensizlik her düzlemde görülür. Aşırı üretim, sağlıksız aşırı büyüme, dokularda sertleşme/katılaşma, siğiller, kondilomalar ve tümörler ile karakterize olur. Bu enerji, kişide kıskançlık, imrenme, çok konuşma ve egoist davranışlar olarak görülür. Dışarıya doğru yöneliş, kişi de gösteriş yapma eğilimi getirir. Pahalı kıyafetler, lüx arabalar sycosis ile ilişkilidir. Sycotic bir bilim adamı, vasat olmasına rağmen, kendi alanında olağanüstü bir kişi olduğunu düşünür. Kendi alanında bir uzman ya da ustadır. Sycotik bir hasta ise, seçkin ve pahalı doktorları tercih eder. Basit ve düz doktorlara karşı bir güvensizliği vardır. Gonore hayatı tehdit eden bir hastalık değildir, ancak toplumda utandırıcı etkisi ile kişide vicdan endişesi verir ve suçluluk duyguları günah işlemiş gibi gizlenir ya da bastırılır. Bu da miasmanin psikolojik düzleminde tecrit, sabit fikirler, gizlilik, şüphe ve bastırılmış duygular olarak kendini gösterir.

Sycotik temalar: Aşırı uyarıcının neden olduğu yorgunluk. Uygun olmayan, yetersiz reaksiyon. İlerleyen/geliştiren, yetersiz metebolizma – eylemsizlik. Azalan sempatik aktivitenin yol açtığı aşırı uyarılma (aşırılık). Aşırı bağışıklığın sebep oldugu karşılık.

Karakteristik: Kontrolsuzluk. Tutarsızlık. Hiper-immune yanıtlar. Gezen ağrılar. Ani kramplar/kolik. Tembel metabolizma/ yavaşlayan sindirim sistemi. Orantisiz ve sebepsiz güçsüzlük. Astim gibi sabit kronik hastaliklar. Yavas iyileşme. Balıkımsı kokular. Genelleşmiş ödem/ vucutta su tutma. Tutulma, ağri, eklem yerleri güçsüzlüğü. Kırmızı burun. Akıntıların baskılanmasından doğan rahatsızlıklar.

Kötü gelenler: Hava değişimi. Işık. Fazla terleme. Asidik diyet ve et. Soğuk nemli hava, nemli koşullar. Gündoğumundan gün batımına.

İyi gelenler: Yüzüstu yatmak (med). Fetus pozisyonu. Baskı. Yavaş haraket. Kuru hava. Patolojik akıntılar (gayri normal). Bastırılmış gonorenin geri dönüşüyle ​​tüm semptomlar belirgin bir şekilde düzelir.

Patalojik süreç: Bu miasm, doğrudan cinsel sistemi etkileyerek şişme ve mukoz akıntılar üretir. Ayrıca çeşitli dokularda tortu, kist, büyüme ve tümör oluşturan kıvamlaşma, sertleşme ve kristalleşmelerle sonuçlanır. Miasm, organlara, eklemler ve kemiklere saldıran otoimmün süreçleri içerir. Sycosis, hareketsizliğe, halsizliğe, ödeme ve dokuların aşırı büyümesine neden olan su elementinin, nemli ve soğuk phlegmatic mizacin bozulmasına neden olur. Hastalığın sonuçları kaynağından uzak yerde görülür, ör: Romatizmal ates…virüs-boğaz-eklem-kalp gibi bir süreç izler. (10,13)

Zihinsel/Duygusal: Sabit fikirler, dogmatik eğilimler ve kapalı fikirlilik. Zekanın ve hafızanın işlevinde yavaş yavas sinsice düşüş. Duygularını, hissettiklerini ve faaliyetlerini başkalarından gizleme eğilimi. Algıda bozulma, illuzyon, halusulasyon ve paranoya düsünceler. Kaygılı beklenti. Ajitasyon anxietisi. Vicdani endişenin getirdiği suçluluk duygusu. Ölüm korkusu/güvensizlik. Düşünceye dalma. Anxieteyi kötüleştiren rüyalar. Eleştirisel. Düsünce düzeyinde şiddet.

Fiziksel: Yorgunluk, yavaşlık, matlık, durgunluk. Cilt ve pigmenlerde değişim. Ciltte kronik inflamasyon. Bezelerde inflamasyon- sertlesme & supurasyon. Yağlı terleme (sarı leke bırakan). Yağlı yüz. Kalınlaşmış deri. İkincil enfeksiyonlara duyarlı deri döküntüleri. Anormal kıllanma. Obezlik. Dokuların hipertrofisi. Tutma ve birikintiler (taşlar). Akrid, kalın ve yeşilimsi-sarı, genellikle leke bırakan, balikimsi ekşi kokulu akıntılar.

Sifilis

Nosodes: Syphilinum (Frengi sivisi)
Tipik remediler: Mercurius, Aurum, Syphilinum.
Rubric Complete Repertory
Generalities; SYPHILIS (284)

Zührevi miasma sifilis, ülser belirtisini göstererek sycosisden daha derin ve yıkıcıdır. En yaygın primer enfeksiyon olarak, cinsel organları etkiler, ancak miasma kan yoluyla tüm organizmaya yayılır. Bu iltihap, organizmayı büyük ölçüde zayıflatan hipo-fonksiyon, vagotoni, kontrolsüz anabolizma ile dikkat çeker. Sifilitik patoloji, nekroz ve ülserasyon üreten tıkanıklıklara yol açar. Bu işlem sonuçta bağ dokularının, arterlerin, organların, sinirlerin ve beynin tamamen tahrip edilmesine yol açar. Psikolojik düzeyde bu durum, saplantı, kendini kınayan ve yıkıcı davranış olarak gösterir. Sifilitik miasm bağışıklık sisteminin derin bir aşamasını ve yıkıcı otoimmün reaksiyonlarını temsil eder.
Frengi hastalığının ana deneyimi, durumun imkansız, umutsuz ve kesinlikle yıkıcı olmasıdır. Ne yaparsan yap artik bitti! algisi vardır. Kişinin “kapasitesinin üzerinde olan bir durumu” duzeltme gorevini yerine getirirken, bu durumun, onu ​​eninde sonunda yok edebilecek olmasi hali vardir.
En kötü haliyle kişi, cinayet ve intihar eğilimleriyle sonuçlanabilecek antisosyal, kötümser, karanlık bir yan geliştirir. Bununla birlikte, bu eğilimler çoğu hasta tarafından ifade edilmemiştir.  Onlar ifade edince de, ifade ettikleri şey genellikle harici bir durumdan gelen imkansız bir görevin şiddetli baskısıdır. Bu görevler, cok yüksek sorumluluk ya da çok kötü muhalif veya düşman olabilir. Karşı karşıya kaldıkları durum çok umutsuz ve çok imkansız olur. Aşırı güç duygusu veya aşırı güçsüzlük hissedilebilir. Ya yap, ya öl durumu, coğu zaman ölümle sonuçlanır.

Tema: Geceleyin ve cinsel ilişki sonrasi kötüleşme. Azalmış modalite ve daha az yatkınlık. Şiddet ve her seviyede yıkım. İrrasyonel- abartılı, haddini aşan-yıkıma dönüşen. Yaraların yavaş iyileşmesi. Kötü kokulu terleme. Ete karşı isteksizlik. Kemiklerde ağrı/periosteum. Zayıf ve ağrı veren, eklemlerden gelen fiziksel huzursuzluk. Kolay burkulma. Anormal akıntıların bastırılmasından gelen durum.

Karakteristik: Akıntılar keskin, kanlı, kokuşmuş ve nekrotik.

Kötü gelenler: Gece, dinlenme, egzersiz, firtınalar, soğuk algınlığı, ısı, yapay ışık, doğal eliminasyon.

İyi gelenler: Hareket, soğuk uygulamalar, patalojik eliminasyon.  

Yıkıcı Patoloji: Bu kişilerin geliştirdiği patoloji genellikle dokuların umutsuzluğunu ve tahrip edilmesini yansıtır. Bu nedenle, yıkıcı nörolojik problemler ve genellikle genç insanlarda çok ciddi patolojiler, kalp krizi gibi durumlar görülür. Genellikle, iltahaplasmaya sebep veren ikincil enfeksiyon olarak bezeler, kemikler ve damarlarda bulunur.  

Zihin/duygu: Manevi ve etik değerlerin kaybolması. Ayırım yapmayan zeka (düsünme ve algılamada bozulma). Duygusuz ve hissiz. Yavaş idrak. Zevk ve sefa arayışlarına yönelim – akilci zihnin sindirilmesi. Güçlü irade. Öfke, nefret, kıskançlık, şüphe hepsi paranoyaya sevkeder. Şiddete yönelik ifade biçimi. Maddi seylere, baskalarına ve kendine karşı yıkıcı davranış. Kontrolsuz öfke. Başkalarına karşı rasyonel olmayan nefret. İntikam duygularının şiddetle açıklanması. Yüksek suçluluk kompleksi. Suçluluk duygusuyla gelen pişmanlık ve umutsuzluk. Yoğun depresyon. Sabit fikirler. Bir şeyler yapmak icin yoğun motivaston. Paranoya- kurtuluşun umutsuzluğu. Donuk, inatci, aksi, intihara meyilli.

Fiziksel: Düşük ve ölü doğan bebekler. Kusurlu teşekkül/ doğuştan gelen kusur. Kanserler. Ektopik organlar veya dokular. Deride yassı bakır renkli püskürmeler. Püstüler çatlaklar ve fissur. Nekroz ve çürükler. Fonksiyon bozukluğuna yol açan deformite. Yaranin şeklinin bozulması, oyuklaşması. Autoimmune hastalıkları (sycosisle baslar ve sifilise doğru gider). Erken dejenerasyon ve yaşlılık.

Tuberculosis

Nosodes: Tuberculinum bovinum kent
Rubric Complete Repertory
Clinical; TUBERCULOSIS (267)

Tüberküloz huzursuzluk hoşnutsuzluk/memnuniyetsizlik ile ilişkilidir. Bu durum, kısıtlayıcı ve muhalif bir ortamda sıkışıp kaldıklarını düşünen bir kişi için ortaya çıkabilir. Bu boğucu durumdan kurtulmanın en iyi şeçeneği ise özgürlüğe kavuşmaktır. Bir kez bunu yaptıktan sonra, geriye dönüşün olmadığını genellikle hisseder – bu durum, ergen çağına ait değismeyen bir görüntüdür. Yıkım verici görüntüyü ortaya koyan bu özellikler, öncelikle miasmanın sifilitik yönü tarafından yönlendirilir. Tüberküloz, tipik olarak, yoksun/mahrum bırakılmış toplumlarda ortaya çıkan bir hastalıktan kaynaklanmaktadır. Sabit duruşları, evleri, toprakları, kültürleri geri alınamaz bir şekilde kaybolmuş ve sıkışıp kalınmış olmasıdır. Bu nedenle huzursuzca yeni bir dinlenme yeri aranır, ancak bulunamaz. Koruyucu evden gelen bu ayrılma, esas itibariyle, unutulmuş/terkedilmişlik duygusu, yoksulluk ve özlem ile karakterize edilen psorik bir ifadedir. Bilinen, tipik sifilitik şiddet modülasyonu ise, tubercular miasma da savaş ve açlık olarak tezahur eder.

Tema: Memnuniyetsizlik/hoşnutsuzluk. Değişim. Değişkenlik (alteration). Periodik / dönemsel.

Karakteristik: Tüberküloz miasmayı karakterize eden şey, değişime eğilim ve harekettir. Tubercular kişi zeki ve parlak ama dikkatsizce hatalar yapar. Özgür ve ilgisiz. Asabi (irritabl) sabırsız. Yaşadığı hayattan tatmin olmayan.

İyi gelenler, Kötü gelenler: Tüberküların bütün mental belitileri gök gürültüsüyle kötüleşir ve açık havada iyi hisseder. Süt, meyve, yağlı yiyecekler ve kapalı odada kötüleşir. Kuru havada iyi hisseder. Burun kanamasının iyi gelmesi tipik tubercular miasmdır. Göğsüne ağırlık ve baskı yapılmasına tahammul edemez.   

Zihinsel/duygusal: Değişim isteği, kişinin gerçekliğinden uzakta olan fanteziler alanında idealleştirilen bir hedefe doğru hareket etme eğilimidir. Ancak, bu hedef yerine getirildiğinde, ilgi kaybolur. Seyahat ihtiyacı, tüberkülozun önemli bir özelliğidir. O kolayca kolayca sıkılır. Bu yüzden sürekli yeni faaliyetler, yeni fikirler almak ister. Ruhu daima hareket halindedir. Böylece özellikle müzik ve edebiyat için esprili olabilir veya sanatsal yeteneklere sahip olabilir. Tüberküloz kişi sürekli olarak yeni ilham arar, ancak tüm bu yeni fikirleri sistemleştirmenin zor olduğunu düşünür. Yapmaya başladıkları şeyleri bitirmekte güçlük çeker. Tüberkülozun hayatinda günlük rutinler reddedilir ve fantezisindeki zorlu idealin peşinde koşulur, bu da kanunla çelişir. Tüberküloz kişinin içinde cezalandırılma korkusu vardır. Tüberküloz miasmin zihinsel düzleminde de alterasyon görülur.  Tüberkülo bazen korunma isterken, bazen bağımsızlık ister. Bazen aktif değildir ve bazen huzursuzdur. Bazen depresif ve bazen aşırı neşeli. Bazen şiddetlidir ve bazen çok duyarlıdır.

Fiziksel: Fiziksel özellikleri, süpürasyon, fistüller, divertiküller ve yara izi eğilimidir. Ayrıca, kusma ve zayıflama eğilimi, aşırı terleme eğilimi, soğuk ve hava değişimlerine karşı duyarlılık ve soğuk havaya hassasiyet. Kanamaya eğilim. Allerjiler. (10)

Cancer miasm

Nosodes:Meme karcinomasindan
Rubric Complete Repertory
Generalities; CANCEROUS affections (460)

Kanser miasm kaotik tür olarak tanımlanabilir, çünkü kaos kanser'in ana fikridir. Kaos algısı ile başa çıkma mekanizması ise kontroldur. Durum, kaotik ve kontrolden çıkmış gibi algılanır ve birinin bu kontrolü yapip düzenlemek icin, kapasitesinin üstünde bir performans göstermesi gerekir.
Miasmada, bu kaotik durumu kontrol altında almak için çaresizlik fikri vardır. Bunu anlamak için, kanser teşhisi konan bir kişinin, kendisinin, ve çevredeki insanların zihin durumunda görmek mümkündür. Durum ölümcüldür. Neredeyse hiç umut yoktur, ancak vazgeçilememektedir. Umudu, çaresizlik içinde sürdürmektir. Hasta ve yakınları, hastalığa karşı savaşmak için tıbbi ve cerrahi secenekler bulmaya çalışırlar. Her sey denenir. Hasta, tüm hareketlerini veya faaliyetlerini kontrol etmeye çalışır. Her sey kontrol edilir. Bir görevi yerine getirmemek, bir hata, bir aksama, uygun diyete uymamak sonucunda her şey kaybolabilir. Her şey çok hassas bir dengeye dayalıdır. Bu tür umutlarla, sınırların ötesini zorlayarak yapılan çabalar, ümidin son ışığını yakalamanın yolundan uzaklaşır. Bu, kanser miasmasinin çaresizliğidir. Kişi, mükemmeliyetçi ve kontrol ucubesi olarak görünür.  Kişinin, sınırının zorlandığı hissi ile, her zaman kontrolde ve kontrolde olma ihtiyaci vardir.
Miasmanin nosod remedisi olan Carcinosin'de kargasa/düzensizlik ve kaos kişinin hayatının her alanında algılanır.

Tema: Kontrol, mükemmellik, beklenti, kaos, düzen, insan üstü, kendi yeteneklerinin ötesinde, sınırların ötesinde vb.

Karakteristik: Modalite olarak, deniz havasinin etkisi iyi de gelebilir kötü de. Akıntılar ekşi, keskin ve kalın. Tuz, süt, yumurta, yağ, meyveye karşı aşerme ve/veya tiksinme. Zor uykuya dalma. Birçok pigmentli doğum lekesi, özellikle ben, et beni, nevus. Fetus pozisyonunda uyuma.

İyi gelenler ve kötü gelenler: Sıcak ve soğuk iyi de gelebilir kötü de, veya kişi her iki duruma da hassastır. Kısa uykudan sonra iyi hisseder.   
Patolojik süreç: Kanser, tümörasyon ve metastazın eklenmesiyle, dört aşamalı patolojiye, yani inflamasyon, induration (sertlesme gosteren), süpürasyon ve ülserasyona sahiptir. Kanser diyatezi, sağlıklı dokulara zarar veren tahrip edici bir katabolizmaya ve olgunlaşmamış hücrelerin büyümesine yol acan, sağlıksız bir anabolizmaya neden olur. (13)

Zihinsel/duygusal: Keder, taciz, istismar, korku ve uzun sureli baskı altında kalmayla gelişen, bastırılmış bireysellik. Aktif yönü: yoğun, hevesli, tutkulu, güçlü arzular, fakat çoğu zaman kendiyle çelişkili. Pasif yonu ise; bireysel ifadelerini ayırt edememe, açıklayamama, zayıf ego, sınırlarını çizemeyen, kibar ve başkaları için herşeyini feda eden. Aşırı sorumluluk, aşırı titizlik/itina, kahramanlik eğilimi ile yönlendirilmiş kontrol. Sempatik. İhtar ve ikaz edilmeye karşı aşırı hassas. Beklenti huzursuzluğu- bir sey olacak kaygısı. Huzursuz ve seyehati arzular. Dans etmeyi sever ve muziğe karşı hassastır. Gök gürültüsünden hoşlanır. Çok fazla sevilme ihtiyaci duyar. Zor konsantrasyonu olan zihin donuklaşması. Zeka geriliği (mongolism). Beyinde sıkışma ve daralma hissi veren durumla gelen irrite hal. İçe çekilme ve intihara eğilim.

Fiziksel: Kronik kabızlık. Yara izi, keloit. Anorexia ve bulimia. Astım. Bağirsak solucanı. Başağrısı. Allerji, bahar nezlesi. Egzema. Yüzde akne. Boğaz inflamasyonu. Kistler. (14,15)

Malaria (sıtma): Şikayetlerin belli aralıklarla (periyodik) gelmesi. Acute-Sycosis (Sank)

Nosodes: Malaria tropicalis, Malaria officinalis (Bataklık miasmatasini stimule etmek için curumus sebze maddesi)
Tipik Remedi: China officinalis.
Rubric Complete Repertory
Generalities; MALARIA, ague, ailments from (63)
Fever, heat; INTERMITTENT, chronic, ague, malarial (307)
Fever, heat; MIASMATIC fever (10)

Malaria, akut ve sycosis arasında bir hastalık.  Kronik, altta yatan sabit yetersizlik hissinin, akut bir tehdit duygusu ile aralıklı bir şekilde ortaya çıkması. Sıtma çok yaygın bir enfeksiyondur. Arada görülen aktif olmayan dönemler vardır ve ani, titreme ile gelen ateşli akut atakları, ardından tekrar sessiz bir safha izler. Sıtma hastalığının baslıca remedisi China olup, ana teması zulüm/eziyet duygusudur. China'nın iki unsuru var - bir taraftan köpek korkusu ile akut tehdit; diğer yandan da sabit fikir, kronik, işkence, engellenmiş duygular. Bütün bunlar china’yi herhangi bir umut olmaksızın teori ve plan yapmaya sevk eder. Bu ilaç şiddetli spazmodik kolikler ve sakin periyotlara sahiptir. (4)

Leprosy (cüzzam):Umutsuz bir şekilde terkedilmişlik.                                            

Nosodes: Leprominium (insan veya armadillo leprosy) (Vakil)                                                
Tipik remediler: Secale, Sulphur.
Rubrik, Complete Repertory.
Clinical; LEPRA, Leprosy (77)
Skin; ERUPTIONS; tubercles; leprous (3)

Leprous miasm, neredeyse tam olarak tüberküloz ve sifilitik miasmların özelliklerine sahiptir. Bu miasmadaki temel duygu, yoğun bir değişim isteği ile gelen yoğun bir baskı ve umutsuzluk vardır. Patolojisinde cüzzam üç farklı tiptedir. Tüberküloz ağırlıklı ilerleyici olmakla birlikte, diğer türlere göre daha iyi bir prognoza sahiptir-umut vardır. Lepromatöz lepra, hızla ilerleyen, yıkıcı ve frengiye benzeyen bir hastalıktır. Bu ikisi arasındaki ara tipdir. Cüzzam hastasında bulunan diğer belirtiler, kendinden nefret etme, utanç, terk edilmişlik, aşağılanmışlık ve nefret hissiyatidır. (4)

Ringworm: Tekrarlanan başarısız çabalar.

Psora-Sycosis (Sank)
Nosode: Ringworm (Tinea capitis'li saçlı deri kazıntısı) Rubrik Complete Repertory.
Skin; TRICHOPHYTOSIS (26)
Skin; ERUPTIONS; herpes; circinate, ringworm (130)
Head; ERUPTIONS; tinea; favosa capitis, scaldhead, porrigo, ringworm (77)
R. Sankaran’a göre ReferenceWorks’den: RINGWORM remedileri: Act-sp., All-c., All-s., Ars-s-f., Berb., Calc-sil., Calc-s., Cench., Cist., Croto-t., Ictod.,Jug-c., Jug-r., Kali-s., Mag-s., Phyt., Ran-s., Sars., Tarax., Tell., Vario., Berb-a., Aln.,Carbn-o., Lac-h., Ringw.

Psoranın başarı için, karakteristik anxietesi ve çabalaması ile sycosis’in kendi içinde yetersizlik duygusundan kaynaklanan sabitlik fikrinin birleşmesiyle tanimlanir. Hayati tehlike oluşturmayan yoğun bir mücadele icindeyken birdenbire ortaya çıkan, ancak diğer zamanlarda aktif olmayan bir çesit enfeksiyon. Periodik karakteri ile uyuz gibi berbat bir sekilde kaşınan cilt lezyonu. Bir tarafta mucadele/çaba unsuru, diğer tarafta feragat etmeyle gelen teslimiyet ve tekrar yeni denemelerle bu döngünün devam etmesi durumu. Miasmanın ana ilaçları Calcarea sulphurica ve Calcarea silicata'dır. Ringworm miasm, hastanın kapasitesinin sınırında olan bir durum gibi gözüküyor. İçinde bulunduğu durum tehdit etmese de başarılı olması iyi bir şey. Dolayısıyla periyodik olarak çalışıyor fakat başarısız olduğu her seferde vazgeçip kabul ediyor. Sankaran’a göre bu durum obezlerin kilo vermeye çalıştıklarını hatırlatıyor. Mücadele, koşu, yürüyüş, diyet, ardından kabullenis/vazgeçme ve kalori dönemleri bibirini izlemektedir. (4)

Typhoid (tifo): Umut verici mücadele/çaba (Sank)

Nosode: Typhoidinum
Tipik remedi: Bryoni
Rubric Complete Repertory
Fever, heat; CONTINUED fever, typhoid (232)
Fever, heat; REMITTENT; typhoid, prone to become (19)

Tifo, akut ve psorik miazmalar arasında bir miasm. Tifo ateşi önemli derecede yükselmeden, günler öncesinde bozulma hissi ile uzayan bir prodroma sahiptir. Ateş kesintisizdir, her geçen gün daha da yükselir ve hayati tehlike oluşturabilir. Typhoid hem akut özelliklere, hem de yavaşlığa sahiptir. Dışarıdan oluşturulan tehdite karşı yoğun bir mücadeledir – tepki, sadece içgüdüsel değil, aynı zamanda mücadele unsuru da vardır. Bu kritik süreç düzgün bir şekilde ele alınırsa, tamamen iyileşmeyle son bulacak bir durumdur.
Tifo hastalığının başlıca ilaçlarından biri Bryonia'dir. Bryonia "Yoksulluk korkusu" na ve zenginlik için  mücadeleye sahiptir. "Hezeyanlarında iş görüşmeleri" vardır, bu da kritik ve akut durumun ne olduğuna ve hastanın kendisine karşı ne kadar yoğun mücadele ettiğine ilişkin bir gösterge verir. Bryonia ayrıca "açlıktan korkma" başlığı altında listelenmiştir. (4)

Kaynaklar:

1- D. Little. The Homeopathic Compendium. Psora and Anti-psoric Treatment. Chapter 2. Understanding the Miasm.
http://friendsofhealth.com/wp-content/uploads/2014/08/Volume-III-C2-UnderstandingtheMiasms.pdf

2- Hahnemann S. “Organon of the Medicine”, Fifth & Sixth ed. Combined. B.Jain Publishers. 2007

3-) C. Hering. Guiding Symptoms of Our Materia Medica
 http://hpathy.com/e-books/guiding-symptoms-of-our-materia-medica/lyssin-lyssinum-hydrophobinum/

4- Sankaran.R. View of Miasm.

5- Schepper. L.D. Homeopathy: More Than Three Miasms?  
http://hpathy.com/homeopathy-papers/homeopathy-more-than-three-miasms/

6- Chronic Diseases and Theory of Miasms. 1995

7- Kent J.T. “Lectures on Homoeopathic Philosophy” 7th ed. B.Jain Publishers. 2007

8- Synergy Homeopathic : MacRepertory and ReferenceWorks. Close

9- Sankaran, R (1999) The Substance of Homoeopathy, Homoeopathic Medical Publishers, Bombay.

10- Banerjea. S.K. “Miasmatic Prescibing”. Second extended ed.2006. Allen College of Homeopathy, Chelmsford, Essex, England. 

11- Pitt.R Homeopathy, Aids and its Miasmatic Identity. The California Homeopath. Journal of the California Homeopathic Medical Society 2014.

http://californiahomeopath.com/issue/the-california-homeopath-volume-17-1/article/homeopathy-aids-and-its-miasmatic-identity

12- Roberts. H. The Principles and Art of Cure by Homeopathy. IBPP Publishers. New Delhi

13- D. Little. The Homeopathic Compendium. Chronic Miasms and Cancer. Chapter 1. Sycosis.
http://friendsofhealth.com/wp-content/uploads/2014/08/Volume-IV-C1-Sycosis.pdf

14- Foubister. The Carcinosin Drug picture. B.Jain Publishers.


15- Smits. T. Cancer, a deep understanding. Homeopathic Links, Spring, Vol.11 (1) 1998

21 Kasım 2016 Pazartesi


Miasm (1.bölüm)

Tam olarak bilgi sahibi olmak için uzun yıllar çalışma gerektirdiğinden olsa gerek; homeopatinin  temel taşlarından olan kronik miasm, Hahnemann’dan sonra, ancak belli sayıda master tarafından kaleme alınarak kitap haline gelmiştir. Geçmişte insanlığa musallat olan ve bugün de geçiçi allopatik cözümlerle “çaresiz” kalmaya devam eden, kişiyi günden güne güçsüzleştiren kronik hastalıkların kökünde ne yattığını anlamak için miasmayı tanımak gerekir. Çok boyutlu bu teoriyi çeşitli başlıklar altında incelemek mümkün olabilir. Öncelikle, Miasm nedir ve Hahnemann nasil geldi bu teoriye ?, Miasmalar ve sınıflandırılması ? ve Homeopatik uygulaması ? gibi üç başlık altında bakabiliriz.

Miasm nedir ve Hahnemann nasıl geldi bu teoriye?

Hipokrat zamanindan gelen; bozuk, kötü ve kirli havanın hastalık nedeni olma fikri, eski Yunanistan'dan tarihlenir; ve bu kavramı tanımlamak için "miasma" teriminin kullanılması on yedinci ya da on sekizinci yüzyıla aittir.  
Miasm sözcüğü kabaca, organik maddelerin (sebzeler, hayvan ve insan cesetleri dahil) çürümesiyle cikanı; bataklıklar ve durgun sudan eksalasyonları ve başka bir bölgedeki bozuk havayı nakleden rüzgarları (özellikle güney rüzgarları) ve yeryüzünde sıkışan zehirli gazları serbest bırakan (daha az yaygın olan) depremleri belirtmek için kullanıldı ve hastalik üretmekle bağlantılı olduğu düşünüldu. (1)

Homeopatik olarak orijinal teori Hahnemann tarafından ortaya atılarak “The Chronic Diseases” kitabında yayınlandı. (1828) Hahnemann, yıllar içerisinde tarihsel hastalıklar üzerinde yaptığı arastırmalarla beraber, 12 yıl boyunca takibindeki zor karakterli kronik hastalarından topladığı verilerde; ne ilaçlarla ne de sağlıklı diyetlerle iyileşmeyen kronik hastalıkların altında yatan  kronik miasm olduğunu, ve kendiliğinden gitmeyen bu engelin ilerleme eğilimiyle, sadece hastanın hayatıyla beraber son bulduğunu gözlemler.

Miasm hakkında başka homeopatik açıklamalar: (2)

i) Elle tutulup gözle görülmeyen ancak hava ile hareket edebilen etki. Somut bir varlıkdan ziyade, etkileri ile algılanabilir bir güç. Durgun olmayan ve sürekli ustaca hareket eden, nefes gibi.  

ii) Yayılan/cıkan zararlı etki.

iii) Stigma, sistemde bir oluk ya da kirlilik.

iv) Yapıda bir boşluk.

v) Yaşam enerjisine karşı savaşan ve hastalığa davetiye çıkaran ve/veya hastalığın sürmesine yardımcı olan, yaşamda bir bozukluk/hata. 

Dr.Samuel Hahnemann kariyerinin ilk yıllarından itibaren homeopatinin iyileştirici gücüyle, sadece akut hastalıklarda değil, salgın (epidemic) hastalıklar, ara sıra görülen ateşlenmeler ve hatta hiç bir sekel bırakmadan zührevi (veneral) hastalıklar üzerindeki tedavisinde büyük başarı deneyimledi.
Bunlardan bazıları, kızıl, boğmaca, sonbahar dizanterisi, akut akciğer iltahabı, tifus ve iyi tanımlanmış idiyopatik hastalıklar olup; doğru seçilmiş az dozda homeopatik ilaçlar sayesinde kısa sürede tedavi edilebilmişti. Fakat bu arada başka bir gerçek vardı. Kronik (non-veneral) hastalıkları da homeopatik ilaçlarla başlangıçta  iyileştirebildiği halde, bu hastalıklar az cok “değişik semtomlarla eski haline geri dönüyor” veya her yil “daha cok şikayetle” ve gözle görülür derecede “kötüleşen sağlık” durumu ile geri geliyorlardi. Bu durumda kendisi söyle diyordu: “ilk anda umut vericiydi, devamı daha az elverişli, sonuç umutsuz oluyordu”. Tekrar en uygun homoeopatik ilaç bulunuyor, ancak her doz, daha az etkili oluyordu ve daha sık uygulama daha az yardımcı olacaktı.
Her yıl raflara katılan kanıtlanmış (proving) remediler de kronik (non-veneral) hastalıkların, kalıcı tedavisinde bir adım başarı sağlayamıyordu.
(3)
Hal böyleyken, Hahnemann kendine sordu: İşaret ettiği semtomlara göre doğru seçilmiş remedilerin yardımıyla organizmamızı restore etmek için yaratılmış “yaşam enerjisi” (vital force) yorulmadan ve başarıyla akut hastalıkları iyileştirip kalıcı tedaviyi sağlarken; kronik hastalıklardaki iyileşmeyi devamlı bir şekilde sürdürememesinin nedeni neydi?
“Benzerin benzerle” tedavisi temel alınarak seçilen homeopatik ilaçlar, "ciddi akut hastalıklarda, hatta sifiliz ve gonore gibi zahmetli "zührevi" hastalıklar da dahi iyileşmeyi tamamlamada yorulmadan ve başarılı bir şekilde aktifken; neden böyle bir tehdit planı içermeyen "cinsel olmayan kronik hastalıkların" tedavisinde etkili değildi?
Neden homeopatide bilinen ilaçların bahsettiği kronik hastalıkların kalıcı tedavisi başarısızlıkla sonuçlanıyordu?. Bu sorular, kaçınılmaz olarak, Hahnemann’ı kronik hastalıkların doğasını bulmaya yonlendirdi ve gece-gündüz calışmaya ve arastırmaya zorladi. Zira, o’na göre bu durum, hiç bir özür ve teselliyle ortadan kaldırılamazdı. On iki yıl boyunca binlerce vaka alarak; hastalığın geçmişi, ebeveynlerin ve dedesinin hastalıkları, büyükbaba, büyükanne ve büyükbabalarının hastalıkları hakkında geçmişe kadar geri gidebildiklerini sorduktan sonra, sonuçları istatistiki analiz etti. Hastaların durumunu inceleyen Hahnemann, izleyebileceği bir çizginin olduğunu gördüğünde, hastalıkların, özel bir düzen (belirtilerin paterni) içinde meydana geldiğini tespit etti. Böylece mevcut hastalıklardan eski rahatsızlıklara kadar kesin sonuçlar çıkarabildi (hastalik katmanları). Ayrıca, hastaların hastalıkları ile ailenin geçmişi arasındaki bağlantıyı da fark etti. (3)
Hahnemann, “hastalarda tekrarlanan görüntüden”, yani iyi seçilmiş homeopatik ilaçlara rağmen kronik hastalıkların yeniden az cok değişik şekillerde ve yeni belirtilerle veya heryıl daha çok şikayetlerle geri gelmesi gerçeğinden ilk ipucunu yakaladı. Böyle kronik vakalarda yalnızca göze görünen hastalığı değil, asil hastalığın daha derinlerde yatan gerçek nedenini bulup kalıcı olarak yok etmesi gerektiğini gördü. Her seferinde değişik veya daha fazla şikayetlerle gelen belirtiler (symptoms) altta yatan "daha derine oturmuş orijinal hastalığın ayrı parçalarıydı". Homeopatik hekim "göze sunulan hastalığa karşı" savaşmamalı ve "iyi tanımlanmış bir hastalık gibi görüp” (teşhis/ hastalık ismine göre) tedavi etmemesi" gerekiyordu. Kalıcı bir tedavi için eskilere ve derinlere inerek geçmişteki kazalar, olaylar ve hastalıklardan kalmış kökler ve parçaları keşfetmeliydi. Ancak o zaman bir veya birkaç remediyle bunları kalıcı olarak tedavi etmekte zafere ulaşabilirdi. (3)

Hahnemann şöyle açıklıyordu vardığı noktada:

“Bu durumda miyazmatik, kronik olan bu illeti fark edebildim. İlerleyip kendi kendini yenileyip tekrarlayan hastalık, ne ilaçlarla, ne en sıkı diyetle, ne de yaşam tarzıyla yok edilebilir, yada kendi kendini yok eder. Aksine seneden seneye daha da artarak ve değişerek, daha ciddi semptomlarla insanın ölümüne dek sürer. Bütün diğer miyazmatik kronik hastalıklar gibi, mesela zührevi bubo, gösterilen remedisi Merkürle tedavi edilemeyip zührevi kronik hastalığa dönüşür. Bütün uğraşlara rağmen her sene kötüleşerek insanın hayatının son bulmasına kadar devam eder.
       Veremin akıl hastalığına dönüşmesi, kurumuş ülserin ödem yada felce, sıtmanın astıma, batın hastaıklarının eklem ağrılarına, uzuvlardaki ağrılarin iç kanamaya dönüştüğü nadir olmayacak kadar görülür. Bunların esas kökünün nerede yattığını görmek o kadar da zor değildir. Orijinal illette yatan bu neden büyük bir bütünün parçasıdır. 
        Zührevi hastalığı olmayan hastalarımda yaptığım incelemeler ve araştırmalarımda gördüm ki; iyileşmemekte direnen ve homeopatik ilaçlara cevap vermeyen bu hastalıkların cevabı daha eskilerde oluşan kaşıntı ve döküntülerde yatmaktadır. Çoğu zaman hastalar bundan bahsetmezler bu çektikleri acılar o zamandan kalmadır, bu ve benzeri kronik hastalar ki gecmişlerindeki enfeksiyonları gizlerler yada belkide hatırlamazlar dikkalice yapılan araştırmalardan sonra bu kaşıntı püstülleri ortaya çıkıp kendilerini gösterirler ve beraberinde (nadir de olsa) şüphesiz izleri görülür. 
Homeopatin sayisiz izlenimlerinden görülmüştür ki; yanlış tedavilerle bastırılan bu kaşıntı ve döküntüler deri üzerinden kaybolduktan sonra, başka bir sağlık sorunu yokmuş gibi görünen insanların bünyesinde dolaşmaya devam eder. Bunun böyle olduğundan hiçbir şüphem yoktur, ben bu iç düşmanları durdurmak zorundayım. (3, sayfa 34-35)

Böylece, Hahnemann kronik hastalıkları olan, neredeyse tüm hastaların, uyuz, sifiliz ya da gonore öyküsü olduğunu ve enfeksiyon süresinden sonra hastaların çoğunun iyi olmadığını öğrendi. Bu enfeksiyonları ve onlardan kaynaklanan hastalık eğilimine (predisposition), miasm dedi. Uyuzdan çıkana Psora veya non-venereal (zührevi olmayan) adı verildi. Cinsel temasdan doğan diğer ikisine veneral (zührevi) miasm dedi. Frengi olandan Syphilitic miasma, Gonorrhea'dan da Sycotic miasm olarak tanimladi.
Hahnemann gerçekte mikroorganizmalarin bulaşıcı doğasına (material planda) inanıp miasmaları da bulaşıcı araç olarak kabul ederken; aynı zamanda hastalık için de, dinamik planda yatkınlığın (predisposition) kaynağı olarak görüyordu.

“Yaşam için zararlı olan, hastalık yapan faktör “dinamik etkisiyle” ilk once “yaşam enerjisi” (vital force) üzerinde etkili olup bozulmasına yol açarak hastalığı geliştirir”. (§11)     

“Hastalık üretenden, marazi etkilenmiş olan yaşam enerjisidir, böylece duyularımız tarafından algılanabilen marazi olgu, aynı zamanda tüm iç değişimi ifade eder; yani içsel dinamiğin marazi bozgununu tek kelimeyle bütün bir hastalık olarak açığa çıkarır”. (§12)

“Ciltte kendine özgü lokal rahatsızlıklar gösteren tüm miazmatik hastalıklar, lokal semptomlarını ciltte harici olarak göstermeden önce, daima sistemde dahili hastalık olarak bulunurlar”. (32 CD)

1828'de miasm teorisini ilan ettiğinde, tüm tıp dünyası tarafından şok, inanmazlık, karışıklık ve alay ile karşılandı. Şimdi, çoğu homeopat tarafından sorgulanmadan kabul edilmiş olsa da; o dönemde, teori genelde herkesin kayıtsızlığı ile karşılandı. Pek çok homeopat, bu fikri akıl almaz bir şekilde görmezden geldi. Hahnemann’in nereden geldigini görmek zordu. Teoriye inananlar arasında kendisinin birkaç öğrencisi vardı ve J.T.Kent tarafindan geniş kabul gördü. Kent, miasmanın material olmayan doğasina da inandi ve her bir miazm ile ilgili olan ilaçları daha net bir şekilde tespit edebildi. (5,6)
Hatta Kent, teoriyi kendi felsefesinde genişleterek bütün hastalıkların psora üzerinde kurulduğuna inandi. “Psora, altta yatan nedendir, insan ırkının ilkel veya birincil bozukluğudur .....o, insan ırkının ilkel yanlışlarına, yani insan ırkının ilk hastalığına, yani ruhsal hastalık yoluna kadar gider " (6, sayfa 148)
Diğerleri, Allen, J. Paterson, H. A. Roberts de miazmaların maddi olmayan (non-material) doğasına inanırlar. Miasmaları, sağlıkda bir bozukluk (dyscrasia), bir durum ve bir yatkınlık olarak tanımladılar.
Günümüzün bir çok ustaları da, artık orijinal halde olmayan ama dinamik planda yaşam enerjisi üzerinde etkisi olan bu miasmaların kişide hastalık eğilimine sebep oldugunu açıklar.

S.K.Banerjea, “İnsan organizmasında absorb edilen görünmeyen, dinamik bir ilke olan miasm yapida bir stigmaya neden olur. Bu, yalnızca doğru anti-miasmatic ilaç tarafından kaldırılabilir. Doğru uygulama yapılmaz ise, miasm devam edecek ve bir sonraki nesilde geçecektir” diye açıklar. (2, sayfa vii)

Kalıtımsal olarak hastalığa yatkınlıkta kişinin genetik yapılanmasının DNA rol oynadığı bilinmektedir. Fakat bütün hikaye bundan ibaret değildir diyor Vithoulskas ve devam ediyor; “Bir ebeveynin genetik yapısında bilinen bir değişiklik olmadığı halde, yaşamları süresinde kazanılmış rahatsızlığın etkisi çocuklara bulaştırılması mümkündür. Dinamik düzlemi dikkate alarak da, böyle bir şeyin nasıl gerçekleşeceğini hayal etmek oldukça kolaydır. Ebeveynlerin yaşam güçleri önemli ölçüde zayıflamiş ise, çocuğun da electrodynamic alanı ana rahmine düşme anında zayıflayabilir”. (4, sayfa121)

Sonuç olarak, Hahnemann'ın eserlerini ve düşüncelerinin gelişme biçimini anladıktan sonra, miasmalar; geçmişte allopatik/antipatik yöntemlerin kullanım yolu ile hastalıkların baskılanması sonucu, nesilden nesile geçerek elde edildi. Artik, orijinal bulaşıcı formda olmayan miasmalar, kendine özgü belirli bir formda ve belirtileri ile dinamik planda (yasam enerjisi uzerinde) hastalik yatkınlığına (susceptibility) neden olmaktadir.
Hastalık, altta yatan miasmayla beraber bütüncül tedavi edilmediğinde veya yanlış uygulama gördüğü zaman doğal progresyonuna bağlı olarak kronik hastalık belirtilerine yol açar ve başka hastalıklara karşı duyarlılığın artmasına da neden olurlar.  



Kaynaklar:

1- Sterner. C.S. A Brief History of Miasmic Theory. 2007. http://www.carlsterner.com/research/files/History_of_Miasmic_Theory_2007.pdf
2- Banerjea. S.K. “Miasmatic Prescibing”. Second extended ed.2006. Allen College of Homeopathy, Chelmsford, Essex, England. 

3- Chronic Diseases and Theory of Miasms. 1995

4- Vithoulskas G. “The Science of Homeopathy”. 1981. Grove Press, New York.

5-Synergy Homeopathic : MacRepertory and ReferenceWorks. Peter Morell. Miasms, Nosodes and Essences

6- Kent J.T. “Lectures on Homoeopathic Philosophy” 7th ed. B.Jain Publishers. 2007

7- Hahnemann S. “Organon of the Medicine”, Fifth & Sixth ed. Combined. B.Jain Publishers. 2007